TÜR 0207 EU Krise
2 Temmuz 2008"Brüksel'de Avrupa politikası yapmak isteyenler ile bu konuda haber üretmeye çalışan gazetecilerin iki özelliğe sahip olması şart. Birincisi derilerinin kalın olması. İkincisi ise sabırlı olmaları. Eğer bu iki niteliğe sahipseniz Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski'nin açıklamaları sizde paniğe neden olmaz.
Varşova'nın efendisini hepimiz yeterince tanıyoruz. Avrupa Birliği'nin reform antlaşmasının ele alındığı zirve, onun inatcı ve redci tavrı yüzünden az kalsın suya düşmüyor muydu? Brüksel, Kaczynski'nin nasıl biri olduğu konusunda tecrübeli. Onun her gelişmeye muhalif olan yanı Avrupa Birliği'nde biliniyor. Lizbon Antlaşması'na da itiraz etmiş, ama sonunda onay vermişti. Şimdi de benzeri bir gelişme bekleniyor.
Bu arada Kaczynski kardeşlerin partisinin son seçimlerde yaşadığı hezimeti de unutmamalı. Yani halk desteği arkalarında yok artık. Devlet Başkanı olarak da bindiği dalı kesecek değil herhalde. Parlamentosunun imzaladığı bir anlaşmayı, o anlaşmanın pazarlıklarında bizzat yer alan ve müzakerelerin sonunda imzalayan bir Devlet Başkanı olarak reddetmek nerede görülmüş?
Son seçimlerle iktidara gelen liberal Donald Tusk hükümeti de belgenin bir an önce imzalanmasından yana. Üstelik anketler, Polonya'da halkın büyük kısmının bir referandum yapılması halinde reform antlaşmasına "evet" diyeceğini gösteriyor. Yani zorda kalınırsa Kaczynski safdışı edilebilinir.
Durumun bu kadar açık ve net olması Brüksel'i daha da sinirlendiriyor, çünkü Avrupa Birliği, Kaczynski'nin tutumunun sadece "güvensizlik" yaymak amacını güttüğünü biliyor. Nitekim Polonya Devlet Başkanı'nın belgeye onay vermemesi Lizbon Antlaşması'nı henüz benimsememiş ülkelerden olan Çek Cumhuriyeti'nde belgenin geleceğini tehlikeye sokacak bir gelişme değil.
Almanya'da da antlaşmanın onayının sarkması ise İrlanda'daki referandumla aynı anlama gelmiyor. Böylesi gelişmeleri İrlanda'daki hayır ile karşılaştıranlar yanılır. Hem Polonya, hem Çek Cumhuriyeti hem de Almanya'da antlaşma onay alacak. Bu ülkelerle ilgili şüphe yok.
İrlanda'da ise durum daha farklıydı. Bu ülkede anlaşmanın geleceği belirsizdi. Bir nevi "ateşle imtihan"dı. Şimdiyse, İrlanda'da düşük katılımlı bir referandumla reddedilen anlaşma krizinin nasıl atlatılabileceğine kafa yormak gerek. Birliğin dönem başkanı Fransa'nın Cumhurbaşkanı Sarkozy, İrlandalılar'a nasihat vermeye kalkışıp, daha fazla çam devirmek yerine sorunun üstesinden gelinmesi için öneri geliştirsin.
Peki bu nasıl başarılabilir? Elbette ikna gücüyle ama şu sıralar Brüksel, İrlandalılar'ın ve diğer muhaliflerin nasıl ikna edebileceğini bilmiyor. Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nden gelecek mesajlar olumlu yönde olmalı. Kötümser tablo çizenlere, ortalığı kızıştıranlara fırsat verilmemeli. Şüphe eken kötü bir Birlik biçecektir. Ya da ait oldukları Birliğin adına yaraşır tavır sergilemeyen devlet ve hükümet başkanları ile bunu dışarıya böyle yansıtalanlar -örneğin İrlandalılar, böylesi bir Birliğe ait olmayı hak etmiyorlar."