2016 sonunda Astana Süreci'nin başlamasından bu yana temel hedef, Suriye'deki sorunun kalıcı olarak çözülmesi için siyasi süreci başlatabilmekti. Bunun ilk aşaması ise çatışmaların durdurulmasıydı. 5 ay içinde çatışmanın durdurulması için somut bir mekanizma yaratılmak için uğraşıldı. Sonunda adına çatışmasızlık bölgeleri denilen ancak içeriği konusunda tam bir uzlaşı olmayan bir formül ortaya atıldı. Çatışmasızlık bölgeleri, Suriye'de rejim ile muhalifler arasında çatışmaların devam ettiği 4 ana bölgeyi içine alacak şekilde formüle edilmiş ve diğer alanlardan yalıtılması planlanan bölgelerden ibaret. İlk hedef, açıklanan dört bölgede, öncelikli olarak rejim ile muhalifler arasındaki çatışmaları durdurmak. Hedefe ulaşıldığında bu bölgelerin temsilcileri aracılığıyla siyasal uzlaşıya varılması hedefleniyor. Dolayısıyla bu planın Suriye'deki sorunun çözümü değil, çözümüne giden bir yol olduğu unutulmamalı. Pratikte bu bölgelerde çatışmasızlığın nasıl sağlanabileceği ve çatışma sona erdikten sonra istikrarı nasıl korunabileceğinin mekanizması tam olarak belirlenmiş değil.
Ancak bu doğrultuda genel bir çerçeve hazırlanıyor. Bu bölgeler askeri uçuşlara kapatılacak, taraflar çatışmaya girmeyecek ve bölgeleri çevreleyen kontrol noktaları kurulacak. Bu kontrol noktalarında muhalifler ve rejimin unsurları muhtemelen aralarına tamponlar kurularak konuşlanacak. Bu tamponlara da garantör ülkeler (Rusya, Türkiye ve İran) veya onların belirleyeceği güçler konuşlanacak. Yani, bu 3 ülkenin dışında bölgenin önemine ya da garantörlerin anlaşmasına göre farklı ülkelerden askerler yerleştirilebilir.
Plan Stratejik Olarak Nasıl Okunmalı?
Rusya, son altı aydır, Suriye'de sadece çatışmanın askeri boyutunun değil, çözümün siyasi ve diplomatik boyutunun da asıl belirleyicisi haline geldi. Yeni planla Suriye'de askeri, siyasi ve diplomatik anlamda inisiyatifi tamamen Batı'nın elinden aldı ve yönlendirmeye başladı. Artık Batı'nın Suriye'de rejime müdahale ederek devirmesinden veya muhalifler arasında ön plana çıkacak hangi grubun Suriye'yi yöneteceğinden bahsedilmiyor. Bunun yerine Rusya'nın oluşturduğu planın gerçekçiliği, zayıf ve güçlü yanları ve uygulanabilirliği tartışılıyor. Bu da Rusya'yı Suriye'deki taraflara rol biçme konusunda avantajlı hale getiriyor.
Aslında tartışılan önerinin en stratejik boyutu da bu. "Hangi bölgede ne olur" şeklinde mikro tartışmalar yapmak mümkün. Ancak bu tartışmalar işine girdiğimiz sürecin bağımsız değişkenleri olmayacak. Tersine, ABD ve Rusya arasındaki karşılıklı mücadelenin sonucu olarak sahaya yansıyacak. İşte böyle bir denklem içinde Rusya'nın sunduğu öneri aslında çatışmanın sona erdirilmesi için bir yol haritası ya da mekanizma taslağı değil, Suriye'yi kendisi ve ABD arasında etki sahasına bölme girişiminin en kritik adımı.
İlan edilen dört bölge Suriye'yi muhtemelen çok parçaya ayırmayacak. Tersine, Plan Suriye'yi 4-5 ayrı bölgeye değil aslında ikiye bölüyor: Rus etki sahası- ABD etki sahası. Neden?
Çünkü ülkenin farklı çatışmasızlık sahalarına ayrılması, birbirinden ayrı küçük muhalif adaları veya uzun süre hayatta kalabilecek bölgeler olarak okunmamalı. Eğer bu sürecin muhaliflerin tamamını içeren kapsamlı bir anlaşmaya dönüşeceği düşünülüyorsa, bu yorum ciddi olarak sorgulanmalı. Çünkü görünen o ki, Rusya bu bölgeleri, çatışmaları birbirinden ayırıp, gruplar arasındaki anlaşmazlıkları da kullanarak bölgeleri teker teker çözmeyi hedefliyor. Doğu Guta'da muhalif gruplar arasında son dönemde yaşanan gelişmeler ve rejimin kısmi ilerlemesi bunun bir denemesiydi.
Bu plan ile görünen asıl mesele Suriye'nin ABD ve Rusya arasında etki sahalarına bölünmesi. Rusya, ABD'ye operasyon alanı olarak Suriye'nin kuzey/kuzeybatısı ile doğusunu işaret ederken, kendi etki sahası olarak çizdiği bölgelerde ABD ve onun başını çeken koalisyonun etkisine kapatmak istiyor. Bu stratejik bölünmenin içinde aktörler yerel taktik ve stratejik çıkarlarına öncelik verebilirler. Fakat herkes kendi önceliğine odaklanınca uzun vadede 2 ayrı yere sürüklenen bir Suriye olacak.
Rusya, bu süreçte yalnız hareket etmiyor. Yanına İran ve Türkiye'yi alarak, son derece etkin bir koalisyon kurdu. Bu noktada Türkiye'nin özgün konumunu da atlamamak gerekiyor. Türkiye için en ilginç durum, uzun süredir Rakka'ya odaklanmasına rağmen İdlib'te başrolü üstlenmesi. ABD'nin Türkiye'yi Rakka'da dışlarken, Türkiye İdlib'teki çözümün en önemli aktörü haline gelmesi bir yanıyla kendisinin çözüme katkı sunan önemli bir aktör olduğunu gösterme fırsatı yaratabilir. Fakat diğer yanıyla, ABD'nin etkisi sahasında kalan bölgedeki çatışmanın biçimine, aktörlerine ve yeni düzen inşasına uzaklaşmasını beraberinde getirebilir. Bu da eğer kısa vadede Türkiye ile ABD arasında bir anlaşma olmazsa; Türkiye'yi kabul etmediği bir düzeni yönünde bir strateji geliştirmeye zorlayacaktır.
Plan Başarıya Ulaşır mı?
Bu planın üç örtük kabulü olduğu görülüyor:
1. Garantörler, üzerinde etki sahibi olduğu grupları kontrol altında tutup, plana uygun yönlendirebilecekler,
2. Gruplar arasında bir ayrışma ve saflaşma olacak. IŞİD, El Kaide ve bağlantılı gruplar ile diğer muhalifler arasında net bir ayrılık olacak. Çünkü terörist olarak nitelenen gruplara dönük operasyonlar devam edecek,
3. ABD dışlanmasına rağmen bu öneriyi kabul edecek.
Bu üç örtük ön kabulün biraraya gelmesi halinde işler kağıt üstündeki gibi yürüyebilir. Ancak, bu ön kabullerin hayata geçmesinde güçlü zorluklar var. Rusya'nın rejim, İran'ın milisler, Türkiye'nin de muhalifler üzerindeki etkisi sanıldığı kadar güçlü olmayabilir. Ya da bu etkiye rağmen zaman zaman yerel nedenlerle önemli sorunlar yaşanabilir. Ancak bu yine de en kolay çözülecek sorun gibi.
İkinci madde çatışmasızlıktan önce bir çatışmayı öngörüyor. IŞİD'in anılan bölgelerdeki varlığı zaten zayıf. Buna Karşılık Şam'ı Özgürleştirme Heyeti'nin (ŞÖH) bölgeyi kendi isteğiyle terketmeyeceği ortada. Buna karşılık, o ve ona bağlı gruplar hedef alınmaya devam edeceği için çatışmaların farklı biçimlerde devam etmesi beklenebilir. Fakat en önemlisi, diğer muhaliflerin ŞÖH'ü kendi bölgelerinden çıkarmak istemesiyle ortaya çıkar. Bu muhtemelen garantör ülkelerin muhaliflerden en çok istediği şeylerden birisi. Bu nedenle bazı bölgelerde silahlı muhalif gruplar ile ŞÖH'e dahil olan gruplar arasında çatışma olabilir. Ancak, muhaliflerin ŞÖH'ü kolaylıkla yenmesi mümkün değil. Hatta tam tersi daha yüksek ihtimal. Garantör ülkelerden destek alan muhaliflerin ŞÖH'e saldırması ise Suriye'deki çatışma sürecinin en ilginç olayı olabilir.
Son olarak "...ABD uçuşa yasak bölgeleri ya da güvenli bölgeleri savunuyor, bu nedenle bu öneriyi de kabul eder..." diye düşünmek pek doğru olmayabilir. 4 bölgeden ikisinde ABD'nin ciddi miktarda silahlandırdığı gruplar var. İşine gelmeyen bir dengeyi engellemek için bu grupları kullanması hiç şaşırtıcı olmaz. Bunlara ek, 1 yıl sonra IŞİD Rakka'dan çıkarılırsa aynı öneriyi ABD Cezire ve Rakka'da hayata geçirebilir. Bu ise Suriye'yi başka bir çatışmaya sürükleyebilir.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.